AFİLİYE OLMAK
Burcu Önal Yürüyen
İstanbul
Filyasyon sözcüğü covid 19 ile hayatımıza girdi . Afiliye olmak, kurumlar arası işbirliğini temsil ederken, biz sağlık çalışanları için “hep beraber savaşıyoruz” un seferberlik ifadelerinden biri oldu. 2020 mart ortasında, covid 19 pozitif vakalardan, hastane şartlarına ihtiyaç duymayacak seviyede hafif seyreden veya hasta ile temas etmiş yakınlarının izole beklemesi gereken virüsün kuluçka ve aktivite süreci boyunca (14 gün) onları takibe giden ekibe filyasyon ekibi denildi. Bir çeşit temas zinciri taraması olarak başlanan sistemde, vakaların kontrolü sağlandıkça, evde test uygulanımı ve gerekli ilaçların iletimi de görev tanımlamasına dahil oldu. Ekiplerde doktor, sağlık memuru ve yardımcı personel bulunup, halk sağlığı çalışanlarından ve diş hekimlerinden de destek alındı. Diş hekimi olarak İstanbul Bakırköy bölgesinde görev aldığım filyasyonlarda, izinli bir günümde arkadaşlarımı fotoğraflama şansı buldum. Tarihe tanıklık da bir çeşit görev diye düşünüyorum ve bunu fotoğraflarla ifade etmekten mutluluk duyuyorum.
Editör: Özcan Yaman
COVID ex.
Burcu Önal Yürüyen
İstanbul
Haziran 2020 başları. Aylardır süren covid19 ile mücadelemizi yavaş da olsa kazandığımızı hissettiğimiz bir sürece girdik fakat hâla can kayıplarımız sürüyordu. Bu seri 38 yaşında, madde bağımlılığı ile savaşını kazanıp hemen arkasından ne yazık ki covid e yenilmiş bir gencin hikayesidir.
İstanbul Kayabaşı Mezarlıklar Müdürlüğü’nün kıymetli desteği ve belgesel fotoğrafçılığa ılımlı yaklaşımı ile cenazenin gelişinden defnedilişine kadar olan süreci yarım günlük bir zaman diliminde izleme şansı buldum.Cenaze aracının İstanbul Eğitim Araştırma Hastanesi’nden yola çıkması ile,Kayabaşı Mezarlıklar Müdürlüğü’ne ulaşması 45dk kadar sürdü.Müdür beyin odasındaki, cenaze araçlarını takip edebildiği büyük gps ekranı ve telsizlerin sistematik başarısı çok etkiliydi. Cenazeye bulaşıcı hastalık prosedürü uygulandı. Tamkorumalı kıyafetler giyen ekiplerce yıkandı ve aileleri bu süreçte içeri alınmadı. Kayabaşı mezarlığı’na doğru yola çıkıldığında,pandemi bölümünün ana mezarlığın daha aşağılarına kurulduğunu öğrendik,cenaze namazı da mezarlıkta kılınıyor,orada bulunan diğer cenaze sahipleri gelenlerin yanında saf tutarak toplumsal felaketlerde birlik olabilmenin gücünü hissettiriyordu adeta.
Takip ettiğimiz cenazenin hastaneden çıkışı ve defnedilişi yaklaşık 3 saat sürdü. Bu süreçte pandemi bölümüne 3-4 cenaze daha geldi. Sosyal mesafe kurallarına rağmen yakınlarını uğurlamaya gelen hatırı sayılır kalabalığa bakarken,yaşam/ölüm/veda kelimelerinin anlamlarından çok içeriğini hissettiğim bir güne şahit olduğumu düşünüyordum.
Editör: Özcan Yaman
ÖZVERİ
Burcu Önal Yürüyen
İstanbul
Kelime anlamıyla bir amaç veya gerçekleştirilmesi istenen herhangi bir şey için kendi çıkarlarından vazgeçme, fedakârlık.
Bir de yaşadıklarımla anlatmak isterim kalemim yettiğince. 2020 şubat ayı ortalarında , aslında 1,5 aydır giderek artan bir ses tonu ile duymaya başlamıştık kapımızı çalacak olan covid19 virüsünün sesini. Peki neydi bu covid19? Coronaviridae virüs ailesinin bulaşma hızı ve oranı çok yüksek olan, ciddi solunum sıkıntıları ile ölüme sebebiyet veren yeni üyesiydi.
11 mart 2020 itibariyle Türkiye’de tespit edilen ilk vakamızla birlikte bir sabah bambaşka bir dünyaya uyandık. Çalıştığım İstanbul Dr.Sadi konuk Eğitim Araştırma Hastanesi, pandemi merkezi oldu. Bizler de branş gözetmeksizin görevlendirildiğimiz bu seferberlikte elimizi taşın altına filiasyon ekibi olarak koyduk. Yani covid+ çıkan hastalardan ev karantinasında olanlara gidecek ekibe desteğe çağrıldık. 10 yaşındaki kızımı anne ve babama teslim edip, kendisi de uzman tabip olan eşimle pandemi sürecini görevde ve akşamları ev izolasyonunda geçirdik. Ev ile iş arasında mekik dokurken; kızımızla, büyüklerimizle görüntülü konuşarak hasret giderdik. Elbette bazen direncimiz kırıldı, çokça özlem duyup, yorulduk, düşüp tekrar ayaklandık. Belli bir zamandan sonra “insanoğlu her şeye alışır” düsturu ile kendimde elime makine alacak ve bunları belgeleyecek gücü buldum . Aksi takdirde Sevim Hemşire’nin ailesinden uzakta, 52 gündür cansiperane çalıştığı yoğun bakım servisindeki yaşamından, Yunus hemşir’in 8 saattir giydiği ekipmanı çıkarırken, kendi nefesini solumaktan bitkin düşen bedeninden, personel Hikmet’in en son ne zaman yemek yedin sorusuna yanıtsızlığından ya da doktor Ayşe’nin 48 saatlik uykusuzluğundan kim, nasıl haberdar olabilirdi? Önündeki sedyede yatan canı sevdiklerine kavuşturmak için gözünü kırpmadan monitör izleyen, acil sinyaline koşarken takmayı unuttuğu maskesini yüzüne görev arkadaşının yetiştirdiği kahramanların imza attığı bu kocaman varoluş hikayesini kim nasıl bilebilirdi? Özverinin kelime anlamından çok daha ötesi yaşandı, yaşanıyor. İyileşen hastalar alkış ve mutluluk gözyaşları ile uğurlanırken, “7. Asansörden covid ex. iniyor” sesleri boğazları düğümlüyor ama pandemiyi komuta eden klinik şeflerimizin “En azından artık ne ile uğraştığımızı biliyoruz” sözlerine sığınıp umutlanıyoruz. İşler iyiye gidiyor, birlikte başarıyoruz. Olanların kelime ile izahı zor, bu yüzden sözün sonunu bir söz ustası getirsin:
“Beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel, en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.”
(Nazım Hikmet)
Editör: Özcan Yaman
PANDEMİK HAYAT
Burcu Önal Yürüyen
İstanbul
2020 ocak ayı sonunda Paris’teydim. D’orsay müzesini gezerken, yüzlerine siyah nanofil maskeler takmış turistleri fark edip dönüşte ben de klinikte kullanayım çok şıkmış (dişhekimiyim) diyerek gülümsediğimi, bir yandan da kulağımıza çalınan Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkmış bir virüsün dünyaya hızla yayıldığı haberini düşündüğümü hatırlıyorum.
Bu anımdan yaklaşık 1,5 ay sonra Türkiye’de tespit edilen ilk covid19 vakası ile siyah nanofil bir yana, tıbbı, cerrahi, n95, ffp2/3 ve benzeri birçok maske sokağa çıkarken ayakkabı giymek kadar standart bir gerekliliğe dönüştü. Pandemik hayat göz açıp kapayıncaya kadar tüm dünyayı içine aldı . Ev karantinaları, izole yaşamlar, sosyal mesafeler derken metropoller bir anda hayalet şehirlere, bilim kurgu filmlerinin bilgisayar programlarıyla düzenlenmiş sahnelerine dönüştü. Mesleğimden sebep sahada korona virüs ailesinin bu asi üyesi ile savaşırken sokağa çıkabilme “özgürlüğümü” kullanarak boş sokakları, işçileri, emekçileri ,toplu taşımaları fotoğraflamaya çalıştım, halen hem hastanede hem sokaklarda gözlemlerime devam ediyorum.
İstanbul/mayıs 2020 /korona günlükleri
Editör: Özcan Yaman