MASKELİ BALO
Elif Gökalp
Denizli
Hep mi dramatik olacak bu günler… Ya da hep dramatik mi anılıp, hatırlanacak… Virüsle mücadeleyi biraz eğlenceli ve renkli hale getirmek isteyen modeller, öncelikle virüslerden arınmak için korona belalarını dezenfekte ederek işe başlıyorlar.
Maskenin takma zorunluluğu yüzünden artık bunalmışlar ve bu durumu dramatize etmekten çok, tiye alarak, keyif alma haline dönüştürmüşlerdir.
Kadınız biz! Her yerdeyiz. Her zaman güzeliz. Evde kalsak da karantinada olsak da süsümüzden asla ödün vermeyiz.
İşimizden gücümüzden geri kalanlarımız oldu belki de. Ama müthiş fikirlerimiz, el emeklerimiz ve yaratıcılıklarımızla birçok kadın kendi tasarımlarını yaptı, fark yarattı, hiç bilmediği yönlerini keşfetti belki de…
Süsümüzden ödün vermiyoruz ama unutmayalım ki maskeler de artık zorunlu aksesuarlarımız haline geldi.
Birçok insanın değişik duygular yaşadığı, psikolojik iniş çıkışların içinde bulunduğu bu dönemde iyi ya da kötü ruh haline bürünmüş anlarını da hafızalarına kazıdılar. Belki de bu yaşanan anılar, birer hikaye haline dönüştürülerek ilerde sevdikleriyle paylaşmalarına bu günleri bizzat birinci ağızdan eğlenceli kareleriyle öğrenme fırsatı bulacaklardır.
Her dönemin illaki zorlukları, inişleri çıkışları, buhran günleri olacaktır… Her kötülükten de bir iyilik, bir renk çıkaracak insanlar da illaki vardır… İnanmak basit bir kelime olabilir, kimilerine göre…Ama bunu en içten şekilde gerçekleştirdiğiniz zaman bir bakmışsınız ki kendinizi o rengarenk dünyanın içerisinde eğlenirken bir Maskeli Balo ortamında mutluluktan sarhoş olmuşken bulmuşsunuz…
Editör: Fethiye Sirena Özdal
MASKENİN ALTINDAKİ GÖKKUŞAĞI
Elif Gökalp
Denizli
GÖKKUŞAĞI’NIN ALTINDA HERKESE YER VARDIR
Bitmedi, tükenmedi, yeteri kadar destek verilmedi. Kimsecikler arkalarında durmak istemedi. Durmak isteyenlerin de önüne taş koyuldu. Destek verenler, her engele, her önüne çıkan taşa rağmen göğsünü gere gere önlerinde yürümek isteyenlere de sanki onların vücuduna bürünmüş, onların kişiliklerine damgalanmış lakaplarla hitap eder oldular… Neden bu kadar yargılandılar, yadırgandılar? Neden bu soruları akıllarına getirmek yerine empati kurmadılar?
Oysaki, evet oysaki tek gayeleri aşk, sevgi, barış, sağlık, doğa, uyum, sanat ve bunlara benzer birçok güzellikleri bizlere duyurmak, bizlere aşılamak, bizlerle paylaşmak oldu. Kendilerinin de bu dünyada nefes aldıklarını göstermek istediler. Ama hep görmezden gelindiler. Bunları yaparken, bunları göstermek isterken hiçbir canlıya zarar vermediler, birbirlerini katletmediler, doğayı katletmediler, hiçbir kimsenin ailesine tecavüz etmediler, hayvanlara işkence etmediler, hırsızlık yolsuzluk yapıp hüküm giymediler, vatan haini olup terör örgütlerine katılıp yaşadıkları ülkenin içerisinde komplo kurmadılar, hiçbir kimsenin; diline, dinine, kitabına, giyimine, sosyal yaşantısına, işine, mesleğine, kartvizitlerindeki unvanlarına, mezhebine, şivesine, ten rengine, yaşadığı şehrine, ülkesine dil uzatıp eleştirmediler, bölmeye çalışmadılar, ayrımcılık yapmadılar. Her zaman aykırı tayfa olarak adlandırılıp, eleştirildiler. Hor görüldüler, yetmedi linç edildiler, dayak yediler. Önlerinden geçip gittikleri insanlardan, sözlü tacizlerle uğurlandılar. Aileleri tarafından reddedilenler oldu, bu durumu kabullenmeyenler oldu. Yine de gülüp geçtiler. Kavgayı değil, barışı sevdikleri için umursamadılar… İnadına güldüler, linç edildikten sonra bile, yüzünden, gözünden, ağzından, burnundan oluk oluk, sıcacık kanlar akarken bile yine de gülebildiler. Anlayamadılar, anlayamıyorlardı… Bu kadar sevgi, mutluluk ve barış dolu bir dünya için kendilerini kabullenmeyen insanları anlayamıyorlardı. Yine de bu kadar olumsuzluğun içerisinde kimseyi kırmadan, üzmeden kendilerine ait olan dünyayı yaşıyorlardı. Demek ki empati yapıyorlar, bu yüzden olayları durumları her açıdan değerlendirerek karar veriyorlar ve mutlu oluyorlardı… Eşcinsel, gay, lezbiyen, transseksüel ateist, Müslüman, Hristiyan, Yahudi, esmer insan, beyaz insan gibi eleştiriler, insanların yarattıkları ayrımcılıklardan. İnsan insandır. İnsan iyi ya da kötüdür. Ama tercihleri bu yönde diye yargılamak doğru değildir. Kimse kimseyi sevmek zorunda değildir. Sizden farklı olduğu için de bu insanları ezemezsiniz.
Peki sizler, evet sizler hiç sordunuz mu kendinize, ‘’Ben bu insanlar için empati kurarak yaklaşım gösterdim mi acaba?’’ diye. Farz edin ki, sizin de çocuğunuz, çocuklarınız, akrabalarınız, iş arkadaşlarınız ya da çevrenizdeki diğer insanlar arasından da böyle kişiler çıksaydı? Ya da çıktı sizin haberiniz yok! Ne yapacaktınız? Bunları sordunuz mu kendinize? Empati yaptınız mı? Yoksa yargısız infaz yapıp hayatınızdan çıkarmak mı olurdu amacınız? Ve bu insanlar, bunları yaşayacağını bilerek doğmadı, değil mi? Her şeyi bir kenara bırakın şimdi de… Peki ya siz bu şekilde doğmuş olsaydınız? Evet, ilk duyduğunuz zaman kulağınıza çok garip geliyor değil mi! Ya o zaman bu durumu fark ettiğinizde ne yapmaya karar verirdiniz? İntihar etmek, durumu kabullenmek, hayata küsmek, …? Bu liste böyle uzar gider. Belki bu birkaç satır ile önce karşımızdaki kişilikleri yadırgayıp yargılamaktansa, kendimizi eleştirip, empati kurmayı öğrenmeye başlayabiliriz.
Bu durumun utanılacak bir tarafı yok. Hepimiz insanız. Hepimiz bu Dünya’da yaşıyoruz. Biraz empati ve hoşgörüyle aşılamayacak hiçbir sorun da yok bu konuyla ilgili. Bu insanların sesi oldunuz, destek verdiniz diye LGBT üyesi olmadınız, LGBT bireyi de olmadınız. Bunu savunmanın ya da desteklemenin, onların sesi olmanın kimseye bir zararı yok. İnanın ki yok… Hele ki virüsle mücadele döneminde ayrımcılık yaparak, damgalayarak, nefreti körükleyerek olmaz! Onları maskenin arkasındaki gökkuşağına mahkum etmek yerine, gün yüzündeki gökkuşağında kabullenelim. Unutmayın ki Gökkuşağı’nın altında herkese yer vardır…
Editör: Fethiye Sirena Özdal
SON DURAK
Elif Gökalp
Denizli
Güzel günler çabuk geçer... Rengarenk yaşanan günler, tadına doyumsuz zevk-i sefalar... Gün gelir yerini şeffaf bir siyah beyaza bırakır.
Akabinde insanoğlu denilen varlık kendini, şeffaflığını bir Leb-i Derya’dan sonsuz seyre dalmış şekilde bulur.
Çok uzaklardan izler, izlemeye devam eder. Bir de bakar şeffaflığına bir kara büyü (ceset torbası) giydirmişler.
Bir çöp gibi poşetlenip/torbalanıp paket ediniverir.
Kara büyü paçavrasından, bir yılanın eski derisinden sıyrılışı gibi değişimini izlemeye devam eder.
Karanlıktan arındığını düşünerek, kendini bembeyaz bir arenada bulur.
Etraf bomboş... Tek başına, bir başına, yapayalnız. Çok soğuk. Siyahla beyaz arasında bir Araf!
Sebebi ziyarete gelince... Biri geliş, biri de dönüş... Dünya malı dünyada kaldı. Tüm renkleriyle. İnsanoğlunun dünyadaki misafirliği bitmiş, ziyareti sona ermişti.
Bu bitişin adı Covid-19 oldu. Yolculuk bitti, artık Son Durak !
Editör: Fethiye Sirena Özdal