YALNIZLIK EPİDEMİSİ
Editör: Serkan Çolak
Fotoğrafçılar: Ayla Güvenç İmir, Ebru Yörükoğlu, Elif Gülin Kocan ,Gözde Pamuk, Hilal Onaç, Kinyas Bostancı, Levent Kalkan, Nazile Bolat, Önder Sertçelik, Sevinç Dinçer ,Sinem Eroltu, Uygar Bulut, Yücel Kurşun
22 Haziran 2020 itibarı ile dünyada 9 milyon onaylanmış koronavirüs vakası ve 469 bin can kaybı bulunmakta. Bu, insanların fiziksel sağlığını ilgilendiren noktası.
Ya daha ötesi?
İsvicre’nin Davos kentinde her sene düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda 2019 yılında dünyada karşılaşabileceğimiz en büyük 3 sorun tartışılmıştı. Uzmanlar “Yalnızlık Salgın mı?” başlığı altında toplulukların yalnızlıklarının sebeplerini ve etkilerini ele almak için neler yapılabileceğini ve hükümetlerin bu konuyu ciddiye almaları gerektiğini tartıştılar.
Öncesinde,2018 yılında ise İngiltere’de yalnızlıktan sorumlu bir bakanlık bile kurulmuştu.
Bireycilik üzerine inşa edilmiş vahşi kapitalist sistem;insanı insana,topluma ve sınıfsal aidiyetlerine yabancılaştıran bir yalnızlık epidemisi üretti.
Öyle ki sadece ABD’de 35,7 milyon insan yalnız yaşamaktaydı.Ve bu durum artık bir halk sağlığı sorunu olarak ele alınmaktaydı.
Bu yılın başından itibaren tüm dünyayı etkisine alan pandemi süreciyle birlikte bu sayıların katlanarak çoğaldığını biliyoruz.Yine psikolojik desteğe ihtiyaç duyan insanların sayısında da inanılmaz bir artış sözkonusu.
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Artık hepimiz yalnızız.
Birliğin yerini yalnızlığın,dayanışmanın yerini bencilliğin aldığı koskoca bir sanal hapishane içinde yaşayacağız.
Sistemin tam da istediği gibi..
Ta ki yeni bir yol bulana yahut yeni bir yol yapana dek…
KARŞI PENCERE
Editör: Serkan Çolak
Fotoğrafçılar: Mehmet Alpsoy, Seçkin Yenici, Hakan Bintepe, Birgan Gökmenoğlu, Uygar Bulut, Esra Özyolcu, Figen Özkan, Yasemin Atasoy, Serpil Gönüllü, Yücel Kurşun
Krzysztof Kieślowski ,yönettiği 10 adet orta metrajlı bölümden oluşan Dekalog serisinin altıncı filmi olan ‘Krótki Film o Miłości’ de ,19 yaşında genç bir adamın karşı apartmanda 30’lu yaşlardaki kadının dairesini mütemadiyen gözlemlemesi ve ona aşık olmasını duygusal bir anlatımla ele alır.
Ferzan Özpetek ‘Karşı Pencere’ filminde bir kadının iç dünyasını ve hassasiyetlerini izleyiciye şiirsel bir dille anlatır.
Alfred Hitchcock sinemasının en iyi filmlerinden biri kabul edilen Rear Window’da ise fotoğrafçı Jefferies, çekim esnasında bir kaza geçirmesi sonucu bir bacağını kırar ve bir süreliğine evinde tekerlekli sandalyede vakit geçirmeye başlar. Can sıkıntısıyla karşı apartmanın açık pencerelerinden komşularının gündelik hayatını izlemeye başlayan Jeff, bu olayı takıntı hâline getirir. İzleyici de tam bu noktadan itibaren artık Jeff ile beraber ‘röntgenci’ konumuna düşer ve filmin ilk sahnesinde açılan pencerelerden içerisini gözetlemekten kendini alamaz.
Camera obscura bir anlamda, neyin gerçek olduğunun defalarca sorulduğu bir dünyada imge ile nesneyi ayırmak için kullanılan bir araç olmuştur.
Yönetmenlerin ustaca ele aldığı kurmaca ‘Karşı Pencere’ imgesi bir anda hayatımızın ortasında gerçeğin ta kendisi olarak yerini aldı.
Bu seride de imgeler gerçeğe dönüşüyor.
Balkonlarımız,pencerelerimiz…
Karşı balkonlar,karşı pencereler..
Artık kaçınılmaz bir pratik gerçeklik unsuru olarak yaşamımızda,uzunca bir süre..
AİLE
Editör: Serkan Çolak
Fotoğrafçı: Can Çetin
Her şey hızla değişirken, biz büyümüştük ve kirlenmişti dünya…
Çocuklarımız büyürken de kirlenmeye devam ediyordu. Dünyanın başı Kendini bilmezlikle son derece beladaydı. Belki doğanın bir S.O.S çağrısıydı KORONA. Bir sakin olun, bir çekilin kafeslerinize, bir soluk verin çığlığıydı.
Evlerimize sığındık.
‘Hayat dışarıda’ derken bunca sene, ‘Evde kal. Hayatta kal!’a ne çabuk alıştık biz de şaşırdık.
Çingene ruhumuza çok ters olsa da evde kaldık. Bir soluk olsun havaya, bir soluk olsun toprağa, bir soluk olsun denizlere diyerek, teselli bulduk.
Ve şimdiye kadar olmadığımız kadar bir arada kaldığımızda fark ettik ki, birbirimiz hakkında bildiğimizi sandığımız ama doğru bilmediğimiz ne çok şey varmış.
Biz belki de şimdiye kadar olmadığımız kadar aile olduk.